Başlıca Şahıslar
Naim Efendi: İkinci Abdülhamid döneminde nazırlık yapmış; şimdi emekli, gelenek ve törelere bağlı; olgun, fakat iradesi ve otoritesi zayıf bir adam.
Sekine: Naim Efendi’nin kızı. Babası ile kocası ve çocukları arasında kalmış; zavallı bir kadın.
Servet Bey: Naim Efendi’nin damadı, Sekine’nin kocası. Paraya ve menfaatine son derece düşkün; ahlaksız bir adam. Seniha: Naim Efendi’nin torunu. Serbest yetiştirilmiş; alafranga hayat hayranı şımarık bir kız.
Faik: Devrin ileri gelenlerinden Kasım Paşa’nın oğlu. Son derece ah*laksız, uçarı, yüzsüz bir genç.
Hakkı Çeliş: Naim Efendi’nin yeğeni. İçli bir genç; şair. Romanın he*men hemen tek müspet kahramanı.
Özet
İkinci Abdülhamid döneminde nazırlık yapmış olan Naim Efendi, emekli olduktan sonra Kanlıca’daki konağına çekilmiştir. Münzevi bir hayat yaşamak emelindedir. Fakat damadı Servet Bey ve torunu Seniha, Naim Efendi’nin böyle bir hayat yaşaması*na fırsat vermezler. Servet Bey ve kızı Seniha, alafranga hayat düşkünüdürler. Baba-kız, ikisi de ahlaken zayıf insanlardır. Seni*ha, Faik Bey ile gayri meşru ilişkiye girer, sonra onunla birlikte Av*rupa’ya kaçar. Birinci Dünya Savaşı, bir kısım insanları daha çok yoksulluğa düşürürken, bir kısım insanları da “harp zengini” yap*mıştır. Servet Bey bu ikincilerdendir. O, artık iyice yoksul düşen Naim Efendi’den kurtulmak ve istediği hayatı yaşamak, gayri meşru iş ilişkilerini devam ettirebilmek için konaktan ayrılarak Beyoğlu’nda bir apartmana taşınır. Avrupa’dan tam bir rezaletle dönen kızı Seniha’yı bile kirli işlerinde kullanır. Son derece geniş mez*heplidir.
Bu arada Naim Efendi, oturduğu konağı kiraya vermek, kardeşinin yanına taşınmak ister ama, artık iyice harap vaziyetteki konağa talip çıkmaz. Bu arada ümitsiz bir aşkla yıllarca Seniha’yı sevmiş olan Hakkı Çeliş, Çanakkale Savaşı’na gönüllü olarak katı*lır ve kendisinden beklenmeyen bir şekilde kahramanca şehit olur. Cepheden dönen bir subayın verdiği bu habere Seniha kayıtsız kalır.
Naim Efendi, bu değişen dünyaya, çöken ve darmadağın olan ailesine şaşıp kalarak konağındaki yapayalnız hayatına de*vam eder.
Değerlendirme
Kiralık Konak, 1920 yılında İkdam’da tefrika edildi, 1922′de ilk baskısı yapıldı. Romanda anlatılan olaylar, Bi*rinci Dünya Savaşı sırasında cereyan ettiğine göre, Kiralık Konak, “sıcağı sıcağına” yazılmış bir romandır denilebilir.
Roman, Osmanlı Devleti’nin yıkılış günlerinde Türk cemiyetinin en önemli unsuru olan ailenin nasıl çürüdüğünü ve yıkılıp gittiğim hikâye eder. Bir kısım insanımızda görü*len batılılaşma veya alafrangalaşma arzusu ile bu alafranga hayata ayak uydurma ve o tarzda yaşama gayreti, bu felake*tin en önemli sebebidir. Araba Sevdası’ndan itibaren Felâtun Beyle Rakım Efendi, Yaprak Dökümü, Fatih-Harbiye gibi belli başla ve başarılı romanlarda hep bu tema ve aşağı yukarı aynı bakış açısıyla işlenmiştir: Batılılaşma veya alaf*rangalaşma meselesi en fazla aileyi vurur. Aile yara alınca top*lumda hiç bir sağlam değer ve kurum kalmaz!
Bu saydığımız romanların hemen hepsinde yapı aynı*dır. Ahmet Mithat Efendi, Reşat Nuri ve Peyami Safa da, tıpkı Yakup Kadri gibi bir tarafta muhafazakâr, millî ve ma*nevî değerlere bağlı insanlarla -ki bunların çoğu yaşlılardır-alafranga hayata özlem duyan, şımarık, züppe, iyi yetiştiril*memiş, ahlaken zayıf insanları karşı karşıya getirirler. “Bu ikinciler genellikle gençlerdir.
Beyoğlu hayatı her bakımdan onlara cazip gelir. Bu hayatın en önemli unsurları eğlence, içki, kumar ve zinadır. Yukarıda adlarını saydığımız bu romancılarımız, alafranga*laşmayı tam bir ahlak çöküşü addetmekte birleşirler. Kiralık Konak’ta örnek alınan aile yıkılır: Yaprak Dökümü’nde çok güç şartlarda ve büyük firelerle devam eder görünür (zahiri kurtuluş söz konusudur ama, hayır, sararmış yaprak*lar dökülür; aile artık eski aile değildir). Fatih-Harbiye’de ise tekrar eski sağlam yapısına kavuşur. Çünkü romanın kahramanı Neriman Fatih’e -manevi değerlere, geleneklere, yaşadığı dengeli dünyaya geri dööner.
Kiralık Konak romanında Konak, bir semboldür. Ki*ralanan şey, aslında bir medeniyet ve hayat tarzıdır. Ro*manda, ferdi meselelerin ön plânda olduğu görüntüsüne rağmen aslında bir medeniyet hesaplaşması vardır. Yakup Kadri şöyle diyor:
“İstanbul’da iki devir oldu: Biri İstanbulin; diğeri Re*dingot devri… Osmanlılar hiçbir zaman bu İstanbulin dev*rindeki kadar zarif, temiz ve kibar olmadılar. Tanzimat-ı Hayriye’nin en büyük eseri İstanbulinli İstanbul efendisidir. Bu kıyafet dünyaya yeni bir insan tipi çıkardı ve Türkler bu kıyafet içinde ilk defa olarak vahşi Asya ve haşin Avru*pa’nın arasında gayet hususi bir millet gibi göründü, (s. 6)
“Sonra Redingot devri geldi ve redingot içinden yarı uşak, yarı kapıkulu riyakâr, adi bir nesil türedi. Bu neslin en yüksek, en kibar simalarında bile bir ’saray hademesi hali vardı. Bunların elinde konak hayatı, birdenbire köşk hayatı*na intikal ediverdi. Ne yaşayışın, ne düşünüşün ne giyinişin üslûbu kaldı. (s. 6-7)
Yakup Kadri’ye göre bu medeniyet denemesinin so*nucu şudur: “O kadar necabet ve sahabetle başlayan o büyük Tanzimat cereyanı döne dolaşa nihayet İstanbul’un ortasına Seniha gibi bir kadınla, Faik bey gibi bir erkek örneği bıra*kıp geçmişti. Türk dehasının yaptığı bu medeniyet tecrübesi de gelmiş ve gelecek nesillere acı bir imtihan olmaktan baş*ka bir şeye yaramamıştı.” (s. 136)
Kiralık Konak romanının tezi aşağı yukarı bu cümlelerle ifade edilmiştir.
Hayatının önemli bir kısmında -hususiyle gençlik yıl*larında samimî bir batı (Yunan Medeniyeti) hayranı olan Yakup Kadri, kendi “batıcılığını” Hakkı Çeliş vasıtasıyla sa*vunur. Hakkı Çeliş de batı’yı biliyor ve seviyor ama o, Verlaine’i ve Claudel’i okuyor. Yakup Kadri’ye göre batılılaş*manın sırrı buradadır. Ona göre Hakkı Celis’in dejenere ol*maması, batıyı yüksek tabakasından tanımış olmasındandır.
Yazarın bir yerde (s. 85) Seniha’nın gözüyle baktığı konakta, konağı küflenmiş olarak görür. “Seniha bu konak*ta küfleniyordu!” Aynı korku ve tiksinti Fatih-Harbiye’deki Neriman’da da vardır. Aslında söz konusu ettiğimiz bu iki romanda nerede eski medeniyetimizden söz açılsa, orada bir harabiyet ve küflenmeden bahsedilir.
Kiralık Konak romanının son derece sağlam bir yapı*sı vardır. Kahramanların birbiriyle münasebetleri mantıklı ve inandırıcıdır. On altı bölümlük romanın ilk bölümünde Naim Efendi, ikinci bölümünde Seniha tanıtılır. Sonraki bö*lümlerde kahramanlar birer ikişer romana dahil olurlar. Ve aralarındaki münasebet son derece gerçekçi ve tutarlı bir şekilde gelişir, devam eder.
Romanın kahramanları başarılı bir şekilde tasvir ve tahlil edilmiştir. Ailenin yapısı bakımından hâkim durumda*ki Naim Efendi’nin âciz, zavallı, iradesiz ve mütevekkil bir insan oluşu; hadiselerin kontrolden çıkmasının en önemli sebebidir. Naim Efendi, Fatih-Harbiye’deki Faiz Bey’e ben*zemekle birlikte, onun kadar konağının ve inandığı değerle*rin sahibi ve koruyucusu değildir.
Faik Bey, Seniha, Servet Bey hırslıdırlar. Bu hırs uğ*runa yapmayacakları rezalet yoktur. Yakup Kadri, Seniha tipini ayrıntılı bir biçimde ele alır. Çünkü romanda cereyan eden hadiseler hep onun etrafında gelişir. Seniha’nın ruh halinin en önemli yanı “hep canının sıkılıyor ve gönlünün avunamıyor” olmasıdır. Bu haliyle Seniha, romanda adeta Servet-i Fünûn şair ve yazarlarını temsil eder. Onun Avru*pa’ya kaçması bu bakımdan son derece manidardır
Hakkı Çeliş, romanın yegâne müspet tipidir. O, saf ve masum bir insandır, şairdir. Sağda solda, localarda, ku*lüplerde harp zenginleri yiyip içip eğlenirken, Servet Bey, günlerini Cercle D’Orient’da geçirirken, Hakkı Çeliş “Bu acaip âlem”e şaşar kalır. Yakışıklı, güzel konuşan, kültürlü bir genç olmasına rağmen Hakkı Çeliş, macera peşinde ko*şan bir insan değildir. Seniha’nın zaaflarını ve rezaletlerini bilmesine rağmen, onun karşılıksız ve derin bir aşkla sever. Bu hülyalı adamın gönüllü olarak askere yazılması, Çanak*kale Savaşına katılması ve orada şehit düşmesi romanın en önemli trajik unsurudur.
Romanda üç nesilden kesitler verilmiştir. Birinci Ne*sil (Naim Efendi ve kız kardeşi) sağlam; ikinci nesilde (Naim Efendinin kızı Sekine ve Damadı Servet Bey) erkek bozuk, kadın sağlam; üçüncü nesilde her ikisi de bozuktur. Aynı değerlendirmeye Fatih-Harbiye romanında da rastlıyoruz. Bu iki roman arasındaki en önemli fark, Yakup Kadri’nin, alafrangalığın cinsî temayülleri üzerinde durmasıdır.
Romanda ilgi çekici değerlendirmelerden birisi de Faik Bey’in babası Kasım Paşa’nın insan ölçüsü’dür. Naim Efendi, Faik Bey’in torunuyla olan gayri meşru ilişkisini şi*kâyet etmek için Kasım Paşa’ya gittiğinde Paşa, oğlunu sa*vunur: “Faik Fransız’dan iyi Fransızca konuşur, Fransızca kitabeti harikuladedir” (s. 85). Böyle bir gencin ahlâksız ol*ması mümkün müdür? Naim Efendi bu savunmaya şaşar kalır. Uzak değil, daha Tanzimat yıllarında -romanın yazılı*şından 30,40 sene evvel- ahlâk terbiye ve görgünün yanında Türkçe bilmek, güzel konuşmak ve yazmak bir marifet ve maharet iken 1920′lerde Fransızca bilmek ve konuşmak merakı bu alafrangalaşmak sevdalılarında bir tutku halini al*mıştır. Alafranga hayatı roman konusu yapan Recaizade Ekrem ve Peyami Safa gibi Yakup Kadri de o hayata koz*mopolit kelimelerle giriyor. Yakup Kadri, İronik bir üslûpla ve kelimelerle oynayarak o hayatla alay ediyor: Redingot, lüstrin kaloş, arnuvo, rokoko, letarji, pisalüye, şezlong, sigar, suvare, tamperaman, penyuvar, sonnet, tripo, palas hayatı, bulvar, egzotik, Hotel deş L’etrangers, aperetif, ekarte, piket, vualet, levanten, salle a manger, fumoir, concierge, aml de la maison, Cercle D’Orient… ilh. bu dünyanın vazgeçilmez keli*meleridir.
Her sayfada ince bir alay var. Bu ironik üslûp, Hakkı Celis’in şehadetini anlatan son sayfalarda zirveye ulaşır. Ya*kup Kadri, mizahı yeterince, kararında ve ustaca kullanma*sını bildiği kadar, Türkçe’yi de son derece ustalıklı kullanan bir romancımızdır.
Kiralık Konak, temposu ağır bir romandır. Hadiseler ikinci plândadır. Önemli olan, insanlar; onların hayata ve çevreye bakışları, hırsları, emelleri ve zaaflarıdır. Bu bakım*dan Kiralık Konak hem bir sosyal roman; hem de son dere*ce başarılı bir karakter romanıdır.